22 Kasım 2013 Cuma

Hayatın dönüm noktaları..



Mutlu bir aşk hikayesi, eşimle benimki... Evlendik ve 3 sene sonra, ikiyken üç olalım istedik... 14 Mart’ta hamile olduğumu öğrendik. Çok sevindik, şampanyalar patlattık, ailemiz ve dostlarımızla kutladık. Hamilelik dönemim çok rahat geçti. Ve 12 Kasım’da Florance Nightingale Hastanesi’nde, kız bebeğimiz “Ada” dünyaya geldi. Doğumum epidural sezeryanla olduğu için kızımızın dünyadaki ilk nefesine eşimle tanık olduk. Doktorumuz Kılıç Aydınlı’nın doğum sırasında “sarı bir kızınız oldu” demesi, kulaklarımdan hiç gitmiyor. O kadar şok olduk ki, Ada’nın sarışın olan teyzeme çektiğini büyüdükçe anladık. Bembeyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlü bir kızımız oldu.

Onu ilk gördüğümüz anda çok ağladık. Eşim ve ben.. Musluklar açılmıştı bir kere… İşte dedim “hayatımın anlamı” bugün kucağımda… 3 gece hastanede kaldıktan sonra evimize döndük ve benim lohusalık sendromum başladı ve tam 2 ay ağır bir şekilde devam etti. Fiziksel olduğu kadar duygusal olarak da çok endişelerim vardı. Dikiş yerlerim ağrıyordu ve Ada’yı emzirmek için bana verdikleri zamanın dışında, ağrıdan kucağımda dolaştıramıyordum bile. “Ben nasıl bakacağım bu bebeğe” diye düşünüp durdum, anne olduğumu idrak edemedim, taki Ada 40 günlükken hastalanana kadar. İlk defa ateşi çıkıyordu ve burnu aktığı için uyuyamıyordu. Annem 6 saat kucağında uyuttu Ada’yı. O kadar endişelendim, o kadar korktum ki, işte o gün anladım “Anne olduğumu”. Bana muhtaç, benim kokumla sakinleşen, sadece beni isteyen ve ben olmazsam rahatlayamayan dünya üzerindeki tek varlık. Sonsuza kadar benimle, sonsuza kadar hep endişeleneceğim tek insan. Bebeğim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder