Tuğçe Acaröz Oğuz’un “Çocuğunuzu Anlamak” kitabının tanıtımını gördüğüm zaman hemen bir kitapçıdan kitaba bakmaya karar verdim. Biraz inceleyince, hemen eve gelip okumaya başladım. İçerisinde 2 yaş dönemiyle başlayan ve her çocuklu ailenin karşılaşacağı sorunlar, durumlar güzel belirlenmiş ve çok güzel anlatılmış. Her bölüm sonunda bir ailenin o konuyla ilgili yaşadıklarını anlattığı yer ise güzel bir durum analizi olmuş. Ben de hemen Tuğçe Hanım ile konuşup blogum için bir röportaj yapmak istedim, o da beni kırmadan içtenlikle sorularımı cevapladı.
1.
Merhaba öncelikle sizi biraz
tanıyabilir miyiz?
Merhaba,
Ben Tuğçe Acaröz Oğuz, 1979 yılında İstanbul’da dünyaya geldim ve eğitim
hayatımın tamamını İstanbul’da tamamladım. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi
mezunuyum ve Çocuk Gelişimi Uzmanıyım. 13 senedir eğitimin ve çocukların içinde
yer almaktayım. Son görevim, çocuk gelişimi bölümünde meslek liselerinde
öğretmen adayı yetiştirmek. Eğitimin her kademesinde yer almış olmayı bir şans
olarak görüyorum. Çocuk gelişimi dışında yaratıcı drama, montessori, Orff,
fotograf, satranç, tiyatro gibi konularla da ilgilenmekteyim.
2.
Kitabınızda bütün annelerin merak
ettiği, endişelendikleri konuları bir araya getirmişsiniz. Bu konuları belirlerken
nelere dikkat ettiniz?
Kitabımda çocuklarımızı büyütürken her
ebeveynin az/çok yaşadığı konulara/sorunlara yer vermeye çalıştım. Çalıştım
diyorum çünkü konuların tamamı elbette kitaba sığmazdı. Konu seçiminde özen
gösterdiğim nokta, gerçek hayattan olmaları ve gerçekten her evin içinde az ya
da çok ebeveyni meşgul etmesiydi. Zaten
ikinci kitap için de birinciye sığmayan konuları ele almayı düşünüyorum.
3.
Sizin de 22 aylık bir kızınız var.
Kızınıza çalışan bir anne olarak nasıl zaman ayırıyorsunuz? Beraber neler yapıyorsunuz?
Çocuğumun ilk tepkilerinde , ilk
beslenmesinde, ilk adımlarında yanında olmayı çok arzu ettim ve bu nedenle bu
süreyi çalışmayarak geçirdim. Bunun Öykü ile bana pek çok olumlu katkısı olduğu
gibi, fazla bir arada olmaktan kaynaklı olumsuz etkileri de oldu tabii. Önemli
olanın bize dair özel durumlar yaratmak olduğuna inanıyorum. Birlikte sabah
yüzümüzü yıkamak da, evdeki çiçekleri sulamak da buna dahil. Ben sosyal
yaşamımdan, arkadaş ilişkilerimden ve anne olmadan önceki hayatımdan çok fazla
ödün vermeden Öykü’yü de mümkün olduğunca adapte etmeye çalışarak büyütüyorum.
Uykusu, beslenmesi gibi önemli noktalar dışında, 2 aylıktan beri arabadadır ve
benimle her türlü aktiviteye katılabilir. Bu nedenle onunla her şeyi yapıyoruz
diyebilirim.
4.
Kızınızda da 2 yaş sendromu
başlamıştır herhalde. 2 yaş sendromu konusunda kitabınızda “Büyüme atağı” tanımını
yapıyorsunuz. Bu çok hoşuma gitmişti. Biraz açıklar mısınız?
Evet Öykü’de 18 aydan itibaren yavaş
yavaş farklı davranışlar gözlemleye başladık. Ben çocukların yaklaşık 18 – 36
ay arası yaşadıkları bu süreci ‘’ 2 yaş sendromu’’ olarak tanımlamayı çok
sevmiyorum. Bu zaman aralığını tanımlamak için kullanılmasının dışında fazla
bir anlam yüklenmesini ve çocukları fazlasıyla kalıplara sokan ve aileleri
geren tavırlarla yaklaşılmasını doğru bulmuyorum. Bu bir dönemdir, bizler için
çok önemli olmasa da çocuklar için çok önemli bir süreçtir. İlk kez artık birey
olduklarını fark ettikleri ve bizim de fark etmemiz için çaba gösterdikleri bir
dönemdir. Onların kabul görme çabası bizim cephemizde ‘’inat’’,’’sinirlilik’’
gibi adlandırılsa da, çocukların derdi aslında biz değiliz kendileri, kendi
istekleri ve ihtiyaçları. Bu nedenle çocukların tüm karşı gelme davranışlarını
kendi iktidarımıza saldırı gibi algılamamamız gerektiğini düşünüyorum.
5.
Çoğu anne baba çalışıyor ve
çocuklarına vakit ayıramamaktan yakınıyorlar. Çocuklarla kaliteli zaman
geçirmek nedir? Neler önerirsiniz?
Çocuk için miktar
ve zaman çok geç oturan kavramlardır. Çocuk için çoğunlukla sürenin pek
belirleyiciliği yoktur. Çocuk için ailesiyle olmak, anne ve babasıyla birlikte
olmak çok önemlidir. Birlikte olduğunuz her anı keyifli bir sürece dönüştürmek
ise ailenin çabasına bağlı. Annenin çok işi olabilir ve mutfaktan çıkamıyordur.
Bu durumda bezelyeleri birlikte ayıklamak, ayıklarken şarkı söylemek ve hatta
minik bir kaşık ve tencere ile onun da kendi bezelyesini pişirmesini sağlamak
hem çocuğa hem de anneye iyi gelecektir. Alışveriş merkezi koridorlarında
mağaza vitrinlerini gezmek zaman geçirmek olabilir ama çocukla kaliteli zaman
geçirmek olarak kabul edilemez. Bunu belirleyen kriterin ne olduğunu bilirsek
daha kolay uygulayabiliriz. Bunların için de akşam yatmadan önce gün içinde
birlikte yaptığınız ve üzerine sohbet edilebilecek, gülünebilecek, konuşabilecek
her şey olabilir. Yeter ki çocuk-ebeveyn için anlamlı bir yaşantı haline
gelsin.
6.
Çocukların cinselliği keşfetmeleri
ne zaman başlar? Biz o zaman nasıl davranmalıyız, neler demeliyiz?Her çocuğun
geçeceği aşamalardan biri cinsel kimliğin keşfidir. Ancak her çocuk bu
aşamaları aynı zamanlamada geçmeyebilir. 3 yaşından sonra genellikle fark
edilen cinsel kimlik farklılığı 4 yaşından itibaren sorularla gelmeye başlar. Soruların gelme sıklığı, zamanı ve detayı
çocuğa, ailenin yapısına ve konuya yaklaşımına göre değişkenlik gösterir. Doğru
ve sade bilgi bu konudaki ilk kriterlerimiz olacaktır. Yemek tariflerindeki
gibi ‘’aldığı kadar un’’ burada ‘’sorduğu kadar cevap’’ olarak yer değiştirir.
Bilmek istediğinden azını verirseniz merak devam eder, fazlasını verirseniz
kafası karışır ve merak artar. Dolayısıyla sakin, tutarlı ve sade cevaplarla
yanıtlamak gereklidir. Vajina ve penis de kolumuz, bacağımız kadar vücudumuzun
bir parçası ve organımızdır. Abartılı anlamlar yüklemek çocuğun da ilerde kendi
cinsel organına abartılı bir şekilde yaklaşmasına neden olabilir.
7.
En son olarak anne babalara neler
söylemek istersiniz?
Anne baba olmak
dünyanın en zor ve uzun soluklu görevlerinden biri. Bu nedenle bu uzun
yolculukta yanımızda her zaman en güvendiğimiz yol arkadaşlarımızın olmasına
özen göstermeliyiz. Bunlar başta sevgimiz, sabrımız ve vicdanımız. Çocuğumuz
yetişkinliğe uzanan büyüme yolunda bize her zaman ihtiyaç duyacaktır. Ancak,
bize duyacağı ihtiyaç onu çekiştirmemiz ya da itmemiz değil, yanında yakınında
olduğumuzu hissettirmemizdir. Bu nedenle çocuklarımıza kendilerine zarar
vermeyecekleri ancak tek başlarına yürüyebilecekleri özgür alanlar bırakmaya
dikkat etmeliyiz. Mükemmel olmak için uğraş vermek yerine mutlu olmak için çaba
göstermeliyiz. Kimsenin ne diyeceği ve nasıl değerlendireceği bizim
kararlarımızda etkili olmamalıdır. Önemli olan kendi önceliklerimiz ve yaşam
beklentimizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder